amitie

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

education


    SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN 'DAN NASİHATLER

    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 263
    Kayıt tarihi : 18/01/09

    SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN 'DAN NASİHATLER  Empty SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN 'DAN NASİHATLER

    Mesaj  Admin Perş. Ara. 10, 2015 5:50 am


    Talebelik yapmak için Anadolu’dan çarıklarını sürüyerek gelen köylü çocukları izinli olarak veya Ramazan ayı münasebetiyle evlerine İstanbul beyefendisi olarak dönüyorlardı. Bunların bu giyim kuşamı, edepli halleri ve hepsinden önemlisi küçücük çocukların kürsülerden halka vaaz etmesi milleti hayretler içinde bırakıyordu.
    Ders okuturken çok sıkı takibat altında olduğu zamanlarda bile hiçbir şekilde etmemiş, bunun için değişik metodlar uygulamıştır
    1) Sık sık yer değiştirme: Süleyman Efendi bir gün Şehzadebaşı’ndaki caminin müezzin odasında, diğer gün Erenköy’de bir talebesinin evinde, öbür gün bir apartmanın bodrumunda, bir sonraki gün bir başka yerde olmak üzere sık sık yer değiştirerek dersler okutmuştur. Bu sayede polislerin takibatından da kısmen kurtulmuştur. Bu arada vaazlarını hiç ihmal etmemiş, akşam namazının haricindeki her vakitte etrafındaki cemaate nasihatler etmiştir.
    2) Çiftlikler kiralama:1930-36 yılları arasında Çatalca’da kiraladığı Halit Paşa’nın Kabakça Çitliğinde o gün bulabildiği birkaç talebe ile derse başlamıştı. Bir taraftan ders okutuyor, diğer taraftan da Sirkeci’ye gelerek, Anadolu’dan çalışmak için gelen gençlere birer lira vererek okutmak için yanına alıyordu. Kabakça çitliğinde 5 ayrı değirmende talebe okutup derse devam ederken bu durumdan şüphelenen polisler bu kadar gencin çalışmasında bir iş var diyerek takibe alıyorlar. Çünkü Süleyman Efendi, talebeleri işçi olarak gösteriyordu. Süleyman Efendi bu takipten kurtulabilmek için talebeleriyle oraya 20 km uzakta olan Kuşkay dağına gitmek zorunda kalıyor, eşya ve kitaplar sırtlarında oldukları halde orada bir kulübede derse yine devam ediyorlar. Ancak bunu haber alan jandarmalar Süleyman Efendi’yi orada Kur’an öğretirken yakalıyorlar. Karakola götürülürken Hazret jandarma yüzbaşısına şöyle diyor:
    “Ben hocalığı bir tarafa bırakayım. Sen de komutanlığı bir tarafa bırak. Seninle bir konuşalım.”
    Komutan: “Buyur hocam” deyince, Süleyman Efendi;
    “Hayır, hocam demeyeceksin. Şimdi sen komutanlığı bir tarafa bırak, ben de hocalığı bir tarafa bıraktım. Birer vatandaş olarak konuşuyoruz” diyor.
    Komutan da “peki buyurun” deyince, Hazret komutana;
    “ iyi ki seni bir tazı olarak yaratmamış. Eğer öyle olsaydı, şu ormanlarda yakalamadık tavşan bırakmazdın. Şu dağların tepesinde ’ın kitabını okutuyor diye geldin beni karakola götürüyorsun değil mi?” diyor.
    Bunun üzerine komutan başını yere eğip hiçbir cevap vermiyor.
    Yine Süleyman Efendi Lüleburgaz’da pancar çiftliği kiralamış, çapa adı altında talebe okutmuştur. Aynı maksatla Anadolu’ya geçmiş, Konya Ereğlisi kırlarında ve yolu olmayan ancak aşiretlerin çadır kurup hayvan otlattığı Toros dağlarının tepelerinde mandıracılık yapmış, onu vesile kılarak talebe okutmakla meşgul olmuştur. Kazancını ise hep bu uğurda sarf etmiştir.
    Süleyman Efendi her türlü sıkıntılara rağmen hizmetini devam ettiriyordu. Ancak maddi tazyikler ve tecritlerle bu büyük dava adamını yıldıramayanlar, bu sefer takip ve tevkiflerle ona baskı yapmaya başladılar. 1939 yılında bir gün evinden alınarak İstanbul Emniyeti Birinci Şubeye getirilir. Oradaki üç günlük çilesine dostları ve yakınları da ortak edilir. Fakat mahkemeye çıkarıldığında bütün tertipler boşa çıkar. Birinci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından salıverilir. Tutuksuz olarak aylarca devam eden mahkeme sonunda da beraat eder. Ancak o bulabildiği birkaç talebeye, başta çocukları olmak üzere ders vermeye devam etmektedir.
    <>1936 yılı yaz mevsiminde kendisiyle tanıştığını ifade eden talebesi ve damadı Kemal Kaçar Efendinin anlattıklarına göre bu dönem Süleyman Efendi Hazretleri için bir çile dönemidir. Evine sayısız denecek kadar polisler gelmiş,kendisi Emniyet Müdürlüğüne getirilip tazyik edilmiş ve özel eşyaları bile didik didik edilmiştir.
    1939 yılında beraatle sonuçlanan tevkiften dört yıl sonra 1943 yılında başka bir engel daha çıkarırlar. Tevkiften de bir şey çıkaramayanlar 1943 yılında Diyanet İşlerindeki bazı insanları da kullanarak vaizlik yetkisini elinden alırlar ve camilerde vaaz etmekten ali koyarlar. Süleyman Efendi bir yıl sonra 1944 yılında ikinci bir takip ve arkasından da tevkife uğrar. Sulh Ceza Mahkemesi tutuklanmasına karar verir. Bu defa tabutluklardaki işkence 8 gün sürer. Burada binlerce mumluk ampuller altında uykusuz günler geçirir. Arkasından Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yine kefaletle tahliye ve sonuçta da yine suçsuz görülerek beraat eder.
    Evet işte Süleyman Efendi böyle bin bir ızdırap ve çile ile talebeler okutup yetiştirmiş ve yetiştirdiği bu talebelerine “Evlatlarım! Görüyorsunuz dinin en garip olduğu bir devirde geldik. Ben sizi bunca zor şartlar altında okuttum. Sizden para istemiyorum. Sizden istediğim tek şey şudur: Siz de gidip Anadolu’nun her yerine kurslar, yurtlar açın ve ümmet-i Muhammed’in evlatlarına dininizi ve kitabınızı öğretin.” şeklinde vasiyetlerde bulunmuştur.


    Adapazarılıbir zât olan Osman Eslek, Ziraat Fakültesine devam ettiği yıllarda,Süleyman Efendi (K.S.) Hazretlerinin yanında ve himâyesindebulunuyordu. Süleyman Efendinin, akrabalarından olan bu genç talebeye,beş maddelik bir nasihatı vardır ki, bütün üniversite talebelerinindikkat le öğrenmesi ve uyması gereken düsturları ihtivâ etmektedir.
    Süleyman Efendi Hazretleri (K.S.), nasihatları sıralamadan önce deEvlâdım, bu beş hususa riâyet edersen, hem cemiyette îtibarın hem deâhirette yerin iyi olur buyurmuşlardır. Bu nasihatlere muhatap olanOsman Eslek tarafından Hasan Arıkan Hoca efendiye ve ondan da bizeintikal etmiştir. Beş maddede toplanan bu güzel nasihatlar, şöyledir:
    1) yolunda ol, dosdoğru ol,verdiğin sözün eri ol. Evlâdım, ağzın laf ediyorsa dilinle doğru ol,sözünle doğru ol. Sana inanan kişilere karşı sözünden cayma. Eğersözünü tutarsan söz olur ve seni Cennete götürür, tutmazsan közolur. Elinle doğru ol. Kolunu, muzırda değil yardım işinde kullan.Tartıyla iş yapıyorsan terazinde, ölçüyle iş yapıyorsan metrende velitrende doğru ol. Doğrunun doğruluğu bütün sülâlesine akseder, hepsinihayra götürür.
    2) İnsanları sev ve kimseyi kendindenalçak görme. Tevâzu sahibi ol, zîra en hâlis ziynet alçakgönüllülüktür. Mütevâzi olan kimse, en güzel ziyneti takınmıştır.Kimseyi kendinden aşağı görme. Hayatta haset etmeden say, kıskanmadansev. Bazı insanlar, başkasındakini istemez. Öyle olma. Gıpta et, fakathaset etme. Zira ın huzuruna fesatla çıkılmaz.Memur olduğunzaman, sana gelen vatandaşlara sakın yüksekten bakma, yanına geleniayakta bekletme. Yanında, daimâ bir sandalye bulundur ve oturtuver.Biraz dinlendirdikten sonra hâlini sor, işini hallet. Sakın ha, bugüngit yarın gel deme! İşini, o gün bitir. Eğer öyle yapmazsan onparmağım yakanda olacaktır.Eğer memursan ve başında müdürün varsa,haset etmeden say, kıskanmadan sev.İnsanlar muhteliftir. Bazısı dahakabiliyetli, bazısı daha yakışıklıdır. Ben niye onun yerindeolmayayım deme, elindekinden de olursun. bana bir verirse,arkadaşıma, komşuma iki versin diye düşünürsen, seninki üç olur. Eğerarkadaşın veya komşun böyle düşünmüyorsa, onunki ikide kalır.Sendendaha iyi hizmet edecek olan varsa, makâmını ona ver. İştevatanperverlik budur.
    3) Çalışkan ol, üretici ol. ZîraPeygamber Efendimiz çalışmak ibâ dettir buyuruyor. Evlâdım, alınteriolmadan hiçbirşeyin kıymeti bilinmez. Tarlanı ek, mahsülünü al, komşunaver, ağaç dik... Sadaka-i câriye, iyi evlat yetiştirmek, ilmi eserbırakmak ve ağaç dikmektir ki, ağaç dikmek en efdalidir. Bunun içinbiz, heykel dikmeyeceğiz, yeşil ağaç, yeşil âbide dikeceğiz.Bir dutağacı 400 sene, ceviz ağacı 700 sene, kestane ağacı 900 sene, çınarağacı 1500 sene yaşar. Ihlamur ağacı dik, çiçeği şifalıdır. BursadaOsman Gazinin ve Orhan Gazinin diktiği bin senelik çınarlar var. Benbekarken, her sene bir ağaç dikerdim. Şimdi evliyim ve yengen için deher sene bir ağaç dikiyorum. Ben reklam sevmiyorum, kendini methetmekgibi oluyor. Bu yüzden herkese söylemedim, fakat sen bil. Benim Fatihve Beyazıt Camii yanında birer tane çınar ağacım var.
    4) Bildiğini öğret, temiz ol vetemizliğinle örnek ol. Münevver kişi, münevvir kişi demektir. Öylelerivar ki, üç fakülte bitirir de, hasedinden, kıskançlığından (dolayı)hiçbir şey öğretmez. Gerçek münevver, bildiğini yapan ve öğretenkişidir. Temizlik, ibadettir ve imanın yarısıdır. Eğer sokakta birisihata yapmışsa (yola pislik atmışsa) sen, onu ayağının ucu ileörtüver...
    5) Günde en az bir kişiye iyilik et,gönlünü al. Çünkü cennetin yolu, gönül almaktan geçer. Gönül almak,Cennetin Firdevs kapısını açmaktır. Bu beş maddenin en kolayı, fakat eniçten geleni de budur. Bir gönül kazanmak, 40 vakit namaza bedeldir.Bir gönül kırmak ise, 40 vakit namazın sevabını kaybettirir. Bensabahları kalkarken, Ey ım, bana, bugün bir kişiye iyilik yapmaknasip eyle diye dua ederim. Evden çıktığında veya eve dönerkenkarşından gelen ilk kişiye selam ver. Onun vermesini beklersen olmaz,evvela sen ver. İşte o zaman, o da sana karşılığını verecektir. Verenel, alan elden, sunan gönül, alan gönülden azizdir...
    6) Bir milletin ıslahı, kötülerin imhasıyla değil, genç neslin eğitim ve terbiyesi ile mümkündür.


    * Memur olduğun zaman sana gelen vatandaşa sakın yüksekten bakma, yanına geleni ayakta bekletme. Yanında, daima bir sandalye bulundur ve oturtuver. Biraz dinlendirdiktensonra halini sor, işini hallet. Sakın ha, " Bugün git, yarın gel" deme! İşini, o gün bitir.
    ...
    * Eğer memursan ve başında müdürün varsa, haset etmeden say, kıskanmadan sev.


    * İnsanlar muhteliftir. Bazısı daha kabiliyetli, bazısı daha yakışıklıdır. " Ben niye onun yerinde olmayayım?" deme; elindekinden de olursun. " Allah bana verirse, arkadaşıma, komşuma iki versin" diye düşünürsen, seninki üç olur. Eğer arkadaşın veya komşun böyle düşünmüyorsa, onunki ikide kalır.

    * Senden daha iyi hizmet edecek olan varsa, makamını ona ver. İşte vatanseverlik budur!

    * Çalışkan ol, üretici ol. Zira Peygamber Efendimiz ( s.a.v.) " Çalışmak ibadettir." buyuruyor. Evladım, alın teri olmadan hiçbir şeyin kıymeti bilinmez. Tarlanı ek, mahsulünü al, komşuna ver, ağaç dik. Sadaka-i cariye, iyi evlat yetiştirmek, ilmi eser bırakmak ve ağaç dikmektir ki, ağaç dikmek en efdalidir.

    * Bir dut ağacı 400 sene, ceviz 700 sene, kestane ağacı 900 sene, çınar ağacı 1500 sene yaşar. Ihlamur ağacı dik; çiçeği şifalıdır.

    * Bursa'da Osman Gazi'nin ve Orhan Gazi'nin diktiği bin senelik çınarlar var. Ben bekarken, her sene bir ağaç dikerdim. Şimdi evliyim ve yengen için de her sene bir ağaç dikiyorum.

    * Ben reklamı sevmiyorum; kendini methetmek gibi oluyor. Bu yüzden herkese söylemedim; fakat sen bil. Benim Fatih ve Bayezid Camii yanında birer tane çınar ağacım var. ( Şehzadebaşı Camiinin sol tarafında üç tane çınar, sağ tarafında üç tane ıhlamur ağacı vardır. Şu anda yarım asrı aşmış olan bu ağaçları, Süleyman Efendi'yle beraber, nasihatlerin muhatabı Osman Eslek dikmiştir.)

    * Bildiğini öğret, temiz ol ve temizliğinle örnek ol.

    *Münevver " aydın " kişi, münevvir "aydınlatan" kişi demektir. Öyleleri var ki, üç fakülte bitirir de, hasedinden, kıskançlığındandolayı hiçbir şey öğretmez. Gerçek münevver, bildiğini yapan ve öğreten kişidir.

    * Temizlik, ibadettir ve imanın yarısıdır. Eğer sokakta birisi hata yapmışsa (yola pislik atmışsa) sen, onu ayağının ucuyla örtüver.

    * Günde en az bir kişiye iyilik et, gönlünü al; çünkü cennetin yolu, gönül almaktan geçer. Gönül almak, cennetin firdevs kapısını açmaktır. Bir gönül kazanmak, kırk vakit namaza bedeldir. Bir gönül kırmak ise, kırk vakit namazın sevabını kaybettirir. Ben sabahları kalkarken " Ey Allah'ım! Bana, bugün bir kişiye iyilik yapmak nasip eyle" diye dua ederim.

    * Evden çıktığında veya eve dönerken karşından gelen kişiye selam ver. Onun vermesini beklersen olmaz, evvela sen ver. İşte o zaman o da sana karşılığını verecektir. Veren el alan elden, sunan gönül alan gönülden azizdir."

    SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S.) EFENDİ HAZRETLERİNİN
    Bir Üniversite Talebesine Nasihatları
    Allah yolunda ol, dosdoğru ol, verdiğin sözün eri ol. Evladım, ağzın laf ediyorsa dilinle doğru ol, sözünle doğru ol. Sana inanan kişilere karşı sözünden cayma. Eğer sözünü tutarsan "söz" olur ve seni cennete götürür, tutmazsan "köz" olur.
    Elinle doğru ol. Kolunu, muzırda değil yardım işinde kullan. Tartıy
    la iş yapıyorsan terazinde, ölçüyle iş yapıyorsan metrende ve litrende doğru ol. Doğrunun doğruluğu bütün sülalesine akseder, hepsini hayra götürür.
    İnsanları sev ve kimseyi kendinden alçak görme. Tevazu sahibi ol, zira en halis ziynet alçakgönüllülüktür. Mütevazi olan kimse, en güzel ziyneti takınmıştır. Kimseyi kendinden aşağı görme. Hayatta haset etmeden say, kıskanmadan sev. Bazı insanlar, başkasındakini istemez. Öyle olma. Gıpta et, fakat haset etme. Zira Allah’ın huzuruna fesatla çıkılmaz.
    Memur olduğun zaman, sana gelen vatandaşlara sakın yüksekten bakma, yanına geleni ayakta bekletme. Yanında, daima bir sandalye bulundur ve oturtuver. Biraz dinlendirdikten sonra halini sor, işini hallet. Sakın ha "bugün git yarın gel" deme! İşini, o gün bitir. Eğer öyle yapmazsan on parmağım yakanda olacaktır. Eğer memursan ve başında müdürün varsa, haset etmeden say, kıskanmadan sev.
    İnsanlar muhteliftir. Bazısı daha kabiliyetli, bazısı daha yakışıklıdır. "Ben niye onun yerinde olmayayım" deme, elindekinden olursun. "Allah bana bir verirse, arkadaşıma, komşuma iki versin" diye düşünürsen, seninki üç olur. Eğer arkadaşın veya komşun böyle düşünmüyorsa, onunki ikide kalır.
    Senden daha iyi hizmet edecek olan varsa, makamını ona ver. İşte vatanperverlik budur.
    Çalışkan ol, üretici ol. Zira Peygameber Efendimiz "Çalışmak ibadettir" buyuruyor. Evladım, alınteri olmadan hiçbirşeyin kıymeti bilinmez. Tarlanı ek, mahsülünü al, komşuna ver, ağaç dik… Sadaka-i cariye, iyi evlat yetiştirmek, ilmi eser bırakmak ve ağaç dikmektir ki, ağaç dikmek en efdalidir. Bunun için biz, heykel dikmeyeceğiz, yeşil ağaç, yeşil âbide dikeceğiz.
    Bir dut ağacı 400 sene, ceviz ağacı 700 sene, kestane ağacı 900 sene, çınar ağacı 1500 sene yaşar. Ihlamur ağacı dik, çiçeği şifalıdır.
    Bursa’da Osman Gazi’nin ve Orhan Gazi’nin diktiği bin senelik çınarlar var. Ben bekarken, her sene bir ağaç dikerdim. Şimdi evliyim ve yengen için de her sene bir ağaç dikiyorum.
    Bildiğini öğret, temiz ol ve temizliğinle örnek ol. Münevver kişi, münevvir kişi demektir. Öyleleri var ki, üç fakülte bitirir de, hasedinden, kıskançlığından (dolayı) hiçbirşey öğretmez. Gerçek münevver, bildiğini yapan ve öğreten kişidir.
    Temizlik, ibadettir ve imanın yarısıdır. Eğer sokakta birisi hata yapmışsa (yola pislik yapmışsa) sen, onu ayağının ucu ile örtüver…
    Günde en az iki kişiye iyilik et, gönlünü al. Çünkü cennetin yolu, gönül almaktan geçer. Gönül almak, Cennetin Firdevs kapısını açmaktır. Bu beş maddenin en kolayı, fakat en "içten geleni" de budur. Bir gönül kazanmak, 40 vakit namaza bedeldir. Bir gönül kırmak ise, 40 vakit namazın sevabını kaybettirir. Ben sabahları kalkarken, "Ey Allah’ım, bana, bugün bir kişiye iyilik yapmak nasip eyle" diye dua ederim.
    Evden çıktığında veya eve dönerken karşından gelen ilk kişiye selam ver. Onun vermesini beklersen olmaz, evvela sen ver. İşte o zaman, o da sana karşılığını verecektir. Veren el, alan elden, sunan gönül, alan gönülden azizdir…

    Süleyman Hilmi Tunahan (ks) Hazretleri’nin veciz sözleri
    Mesaj Admin Bir Çarş. 21 Ocak 2009 - 13:01

    Süleyman Hilmi Tunahan (ks) Hazretleri’nin veciz sözleri
    • Allah kerimdir amma kuyusu da derindir. İp ve kova olmayınca su çıkmadığı gibi, nur ve feyz de çıkmaz.

    • Atom’un arz üzerinde müddet-i te’siri elle sene olduğu gibi, decâcilenin bu ümmet üzerinde müddet-i fesâdı dahi elli senedir.

    • Benim evlatlarıma Tarih öğrenmek farzdır.

    • Benim evlatlarım, bildiğinin âlimi, bilmediklerinin tâlibidirler.

    • Benim evlatlarımın her biri bir Süleyman’dır. Ben daha yüz sene yaşayacağım.

    • Benim evlatlarım, Yusuf (a.s.) güzelliğindedir.

    • Ben size “eceztü” dediğim zaman sizler alim olmadınız, ilmin anahtarlarını almış oldunuz. Bu aldığınız anahtarla Anadolu’ya gidecek, büyük büyük kitapları açacaksınız ve onun içindeki hakikatleri Ümmet-i Muhammed’in evladına anlatacaksınız.

    • Ben şu denî dünyayı, evlâtlarımın kirli tırnağına değişmem.

    • Bir meşaiyyun var, bir de işrakiyyun var. İşrakiyyun: Önce inanıyor, sonra hikmetini araştırıyor. Meşaiyyun bunun zıddıdır. Kainatı inceler Allah’ı bulur. Bizim sûfî mezhebimiz işrakiyyun üzerine kurulmuştur. Zahirilerle farkımız; biz cevizin içini, onlar kabuğunu yerler.

    • Biz akla ve zekâya kıymet vermeyiz. Salıverdin mi evinin yolunu bulabilecek kadar aklı olsun kâfidir.

    • Biz Cenab-ı Hakk’ın ahirette bize vereceği selahiyetle, mahşer halkına şöyle dürbünle bakacak, kimin bize bir merhabası, ilgisi, sevgisi, alakası, Allah yolunda bir hizmeti varsa hepsine şefaat edecegiz.

    • Biz, terakkî anlarında çürükleri terkederiz. Asker de harekât ânında hastaları bırakır. Bununla beraber, nâdim olup dönenler, kabul olunur.

    • Bize gelinceye kadar bütün piran, bu alemden giderken, kendilerinden sonra, kendileri gibi yetiştirdikleri birisini vazifelendirerek bu alemden gitmişlerdir. Yalnız bana mahsus olmak üzere ben bu alemden gittikten sonra benim tasarrufum daha 40 yıl devam edecektir.

    • Bize şemsî tecellî verildi. Hangi yöne nazar ettiysem, orası ihyâ oldu.

    • Bizim bu alemde bir tek işimiz var. O da yavrularımızın kalblerine Allah (c.c) ve peygamber (s.a.v) sevgisi ile iman ve İslam nurunu yerleştirmektir.

    • Bu dinin garip anlarında hizmet gören, saltanatını sürmeden ölmez. Benim kardeşlerim fukara olmayacak.

    • Bu dünyanın cefâsından sefâsına sıra gelmez, gâfil olmayın, ilme çalışın, geçen günler geri gelmez.

    • Ders okuturken takıldığınız bir yer olursa, orada fazla durmayın. Nasıl ki etrafı kazılan bir ağaç kolayca devrilirse, evveli ve âhiri anlaşılan kitabın da ortasını anlamak kolaylaşır.

    • Dışımız halk ile, içimiz Hak ile…

    • Din asıl, dünya ve siyaset fer’idir. Dünya ve siyaset dinin inkişâfına alet olabilir. Fakat din, dünya menfaat ve siyasetine âlet olamaz. Âlet edenlere lanet vardır.

    • Dinamitle su içinde ölen balıklar haramdır. Gayr-i merzuk olanları da mahvettiğinden bu işte hayır yoktur, hadiseler zuhur eder.

    • Edep, akıl ve şeriata muvâfık hâl ve harekete denir.

    • Ey İslâm Cemaatı! Biz hayatta olduğumuz müddetçe, Resûlullâh’ın eshâbına yalan isnadında ve iftirada bulunulabileceğini mi zannediyorsunuz? Böyle bir zanna kapılmayınız, çünkü biz hayattayız.

    • Göz ve kan verip almakta mahzur yoktur. Zira aza-yı ârıziye olup, aza-yı asliyyeye tabidir. Yani, kötüye kullanılırsa mesuliyeti alan kimseye aittir.

    • Her yerde birlik ve beraberlik lazımdır. Muvaffak olmak için her hususta ittifak etmeli ve dayanışmayı asla elden bırakmamalıdır. Çünkü Allah’ın nusreti, maddi ve manevi yardımı cemaat ile beraberdir. Toplu çalışanlar bunun semeresini kısa zamanda elde ederler.

    • Hizmet muvaffak olsun da, varsın bizim yerimiz caminin pabuçluğu olsun.

    • Hulûs-i kalble tahsil olunan ilim, ayn-ı ibâdettir.

    • İlim, muhabbet, kâmil itikad ve havf isyâna mânidir.

    • İlim, nûr-ı ilâhidir. İnsan ise kovan. Kirli bir kovanda arının durmadığı gibi, isyan ve zulmetle kirlenmiş vücud ve kalbde de ilim durmaz.

    • İlim vukuata tabidir. Vukuat ilme tabi değildir. Ve herkesin işi kendi efal-i ihtiyarisine bağlıdır.

    • İlmin farz-ı ayın olduğu bu günde, sekiz saatten aşağı ders okumak kâfî gelmeyecek.

    • İmâm-ı Rabbânî Ahmed-i Fârûkî es-Serhendî hazretleri, „Ben nefsin ne kadar büyük bir düşman olduğunu, ancak onyedi senede öğrenebildim“ buyurmuşlardır.

    • İmansız ve zındıklaşmış din düşmanlarının aleyhinde konuşmak, gayret-i diniyyeden olduğu için gıybet değildir.

    • İnsan bilmediğinin düşmanıdır. Nurdan haberi olmayan, ondan zevk almayan insan, nurun düşmanı olur.

    • İnsan gibi, ilminde anâsırı erbaası vardır; ağızdan öğrenmek ve anlatmak, gözünden görmek, kulağından işitmek, eliyle yazmakla beraber, kalbiyle de feyz-i ilâhiyi çekecek.

    • İnsanlarla iyi geçininiz. Kimseyi darıltmayınız. Günün birinde araba kaldırmaya olsun, yarar.

    • İttika; iman ile küfürden, ibadet ile isyandan, füyüzat-ı ilahi ve rabıta ile de gafletten muhafaza etmek manasınadır.

    • Kâinatı saran karanlığı kaldırma zamanı gelip de, ezelî hüküm icâbı ins ü cinnin nebîsi, Habîbü Rabbi’l-Âlemin Kur’ân-ı Kerim’le gönderilip âleme safâ verdiği gibi o Resûlullâh’ın hususî yaratılmış vârisleri de, ilâ yevmi’l-kıyam devam edecek olan dîn-i mübîni, binlerce belâya katlanarak yılmadan yürütecekler.

    • Kalemsiz talebe, kurşunsuz avcıya benzer.

    • Maşayı ateşe koyup çekmekle ısınmaz, beklerse ateş gibi olur, dersler de böyledir. Az okumaktan istifade o kadar olur.

    • Meyve veren ağaca kuru denilmediği gibi, eseri devam eden zevata da ölü denmez.

    • Râbıtaya ehil olmayanlara ilim öğretmek harâminin eline kılıç vermek gibidir. Fuyûzât-ı ilâhiden mahrum olduklarından öğrendikleri ilmi dünya menfaatine âlet ederler.

    • Rütbesi yüce olan kimselerin, kendilerinde cemal sıfatı galip olduğundan kafir ve asilere helak değil, hidayet diler. Ehl-i küfrün kâffeten helak olup cehenneme gitmesinde fayda yoktur. Enbiya-yı mürselîn insanların hidayeti için gönderildiler, helakı için değil.

    • Sahâbi: Resülullah (s.a.v)’in daire-i imkan ve daire-i emkine-i külliyenin tamamını kendi letaifinden nazar ederek, seyr-i sülûkunu bir anda itmâm ettiği kişi demektir.

    • Sihir, insanın nefsindeki habâseti, başka bir habâsete bağlayarak, bir başkasına havâle etmektir.

    • Süleyman aleyhisselâm, „Yalnız başına bir orduyu mağlup etmek ne kadar zor ise, nefs-i emmâreyi mağlup etmek ondan daha zordur“ buyurdular.

    • Tarîk-i Nakşî; rabıta yolu, enbiya ve mürselîn yolu, ârifler, kâmiller, sıddîklar yoludur. Tarîk-i müşahede ve tarîk-i şühuddur.

    • Tırnağını şu dünyaya değişmediğimiz bir evlâdımız için, küre-i arzın altı üstüne gelse, bir şey lâzım gelmez.

    • Varis-i Muhammedî ve sahib-i zamanın sonuncusu, sâdât-ı kiramdan olup bu devlet Türkiye’ye ihsan olunmuştur. İmam-ı Rabbanî (k.s.) Hindistan’da, Hz. Şah-ı Nakşibend ve Mevlana Siracüddin Buhara’da, son sahib-i zaman da Türkiye’de zuhur etmiştir. Cümlesi sâdâttan (altun silsileden) olup bu tarik-i âlinin yüceliğine şehadet eder. Irk ve milliyet gözetmeden Hindistan, Pakistan ve Buhara’dan emanet-i kübra, ilahi irade icabı Türkiye’ye intikal etmiştir.

    • Yâ Rabbî! Dünyayı kalbime koyma, elimden de alma.

      Forum Saati Paz Kas. 24, 2024 8:03 am