Allah’ın muhabbetinde samimi olan, ne ayıp işitir, ne de kulağına ayıp gider.
Müminin adeti önce düşünüp sonra konuşmaktır. Münafık ise önce konuşur, sonra düşünür.
Kendine bir ağırlık veren kimsenin hiçbir ağırlığı yoktur.
Hüzünsüz bir neşe ve darlıksız bir bolluk olmaz.
İnsan Allah’a kalıbıyla değil, kalbiyle ibadet eder.
Kalp Kitab ve Sünnete göre amel ederse kurbiyet (yakınlık) kazanır. Bunu kazanınca da neyin kendi lehine ve aleyhine, neyin Allah için veya başkası için, neyin de hak ve batıl olduğunu bilir ve görür.
Tasavvuf yolu zâhirî ve bâtınî hükümlere riayet etmeyi ve her şeyden fânî olmayı gerektirir.
Yerini bilmeyene kader yerini öğretir.
Sahte rabler boyundan çıkarılıp atılmadıkça, sebeplerle ilişik kesilmedikçe, fayda ve zararı insanlardan bilmeyi terketmedikçe kurtuluş mümkün değildir.
Kur’an’dan, hakkında tartışarak değil, içindekilerle amel ederek faydalanın.
Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.
Kalp sâlih olunca dâimî zikir elde edilir ve kalbin her tarafına Hakk’ın zikri yazılır. Böyle bir kalbin sahibinin gözleri uyuyabilir ama kalbi Rabbini zikreder.
Sabır, hayrın temelidir.
Sağlam bir kalp tevhid, tevekkül, yakîn, tevfik, ilim, iman ve kurbiyet ile dolar.
Mürid tevbesinin gölgesinde, murâd ise Rabbinin inayetinin gölgesinde kâimdir.
İnanan kimse Allah’tan başka kimseden korkmaz ve başkasından hiçbir şey beklemez.
Zâhir fıkhını öğren, sonra bâtın fıkhına yönel.
Zâhir ilimleri görünen kısmın ışığıdır. Bâtın ilimleri ise görünmeyen kısmın.
Bâtın bilgisi, seninle Rabbin arasındaki ışıktır.
Kaderin gelmesinden rahatsız olma, onu kimse döndüremez ve kimse engel olamaz. Takdir olunan şey mutlaka gerçekleşir.
Bidâyetin [1] zorluklarına sabrederseniz nihayetin [2] rahatı size ulaşır.
Bidâyet sıkıntıdır, nihâyet ise sükûn.
Sâlihlerin kalpleri faydayı da zararı da Rablerinden bilir.
Zühd ve tevhidi sağlam olan kişi, halkın elini ve varlığını görmez. Allah’tan başka veren ve üstün kılan görmez.
Sıddîk gözünün, güneş ve ayın değil, Allah’ın nuruyla bakar.
Hayânın hakikati, yalnızlıkta ve toplulukta Rab’dan utanmaktır.
Kalp sırra, sır da Hakk’a itimat ederek sükûn bulur.
Her çeşit hayır Allah katında, her çeşit şer de başkalarının yanındadır.
İnsanlar arasında zenginle fakir ayırımı yapan kurtuluşa eremez.
Bütün insanlar seni kendi menfaati için ister, Allah ise seni senin menfaatin için ister.
Geçim yollarının yaratıcısını unutup geçim yollarına takılıp kalan, bakiyi unutup fani ile sevinen kimse ne kadar da cahildir!
Dünya bir topluluğa, ahiret bir topluluğa, Hak (c.c.) da bir topluluğa aittir.
Tasavvuf yolu sâlihleri görüp onların sohbetlerini ezberlemekle katedilmez.
Resulullah hariç her mahluk perdedir; Resulullah ise kapıdır.
Hak’tan korkanın korkusu arttıkça kalbi ona korkuyu unutmayı öğretir. Onu Hakk’a yakınlaştırır. Ona müjdeler verir.
Sûfîlerden biri demiş ki: “Fâsığın yüzüne ancak ârif kullar güler.”
Bir şeyi hatırlamak Allah’ı unutturuyorsa, o şey o kişi için uğursuzdur.
Kulun kalbi Rabbine erince Rabbi onu kimseye muhtaç etmez.
Sûfîlerin geceleri gece, gündüzleri de gündüz değildir.
Sûfîler ‘niçin’i, ‘nasıl’ı, ‘yap’-‘yapma’yı unutarak, kendilerini Rablerinin önüne atmışlardır.
Sûfîler ahirete göre akıllı, dünyaya göre delidirler.
Hakk’ı bulursan eşyayı ondan görürsün. Ne düşmanın kalır, ne üzerinde hakkın olan biri.
Allah’ı bilen kimsenin O’na karşı iradesi kalmaz.
Allah’tan başka herşey puttur.
Allah’a ancak, O’ndan başka herşeyi terkeden kimseler yaklaşabilir.
Eğer O’nu bilseydiniz başkasını inkar eder, sonra da O’nun gayrısını O’nun vasıtasıyla bilirdiniz.
Teslim ol, rahat bul.
Allah’ı arayan O’nu bulur.
Faydayı ve zararı Allah’ın dışındakilerden bilenler Allah’ın kulu değildir.
Tövbe, yönetim değişikliğidir.
Sûfîlerden biri demiş ki: “İnsanlar hakkında Allah’a uy, Allah hakkında insanlara uyma!”
O’nun uğrunda mücahede edene O hidayet yollarını gösterir.
Veliliğin şartı gizlenmek, nebiliğin şartı açıklamaktır.
Nasibin olanı kaybetmezsin, onu senden başkası yiyemez. O başkasının nasibi olmaz. Nasibini ona hırs göstermekle elde edemezsin.
Günahların kötü bir kokusu vardır. Allah’ın nuru ile bakanlar bunu anlar, fakat halktan gizler, onları rezil etmezler.
Akıllı kimse ölümü düşünen ve kaderin getirdiğine razı olandır.
Allah Teâlâ rızıkların taksimini bitirmiştir. Rızıkta zerre miktarı artma ve eksilme olmayacaktır.
Dünya herkesi boğacak kadar engin bir denizdir.
Şöyle denilmiştir: “Şeriatın şahitlik etmediği her hakikat zındıklıktır.”
Allah’ı tanıyan O’nu sever. O’nu seven O’na uyar.
Zâhid olan kalptir, ceset değil.
İlim kılıç, amel el gibidir. El olmadan kılıç kesmez. Kılıç olmadan da el kesmez.
Kur’an’ın iki yönü vardır: O’nun elinde olan yönü, bizim elimizde olan yönü.
Belâlar kula Cenab-ı Hakk’ın kapısını çalmayı öğretir.
Derdi de yaratan O’dur, devayı da. O kendisini öğretmek için belâya mübtela kılar. Böylece hem belâ verebileceğini, hem de bunu kaldırabileceğini gösterir.
Rabbinizin kereminden dileyin, icabet etse de etmese de O’ndan isteyin. Çünkü O’ndan istemek ibadettir.
O’nu tanısaydınız, O’nun önünde dilleriniz lâl kesilirdi; kalpleriniz ve diğer uzuvlarınız her halinde edepli olurdu.
Sâlihlerden birisine “Neyi arzu ediyorsun?” diye sorulduğunda, “Arzu etmemeyi arzu ediyorum.” diye cevap verdi.
Sûfîlerin yolculukları Hakk’a kurbiyet ülkesinde son bulur.
Yolculuk, kalbin yolculuğudur. Vuslat, sırların vuslatıdır.
Allah’ın takdirini O’nun aleyhine delil yapmayın; çalışın, çabalayın.
Kader üzerinde durup onu delil göstermemiz uygun değildir. Bilakis biz çalışır, çabalar ve ne itiraz, ne de tembellik etmeyiz.
Sûfîler Allah Teâlâ’nın Kendisinden başka bir şey istemezler. Onlar nimeti değil, nimet bahşedeni, halkı değil Hâlık’ı isterler.
Sevenle sevmeyen rıza halinde değil, hoşnutsuzluk halinde belli olur.
Marifet ve ilim, öz ile kabuğu birbirinden ayırır.
Akıllı kişi, işlerin başlangıcına değil, sonucuna bakar.
İnsanların çoğunun helaki, küçük günahları sebebiyledir.
İlim öyle bir şeydir ki sen bütün varlığını ona adadığın zaman o sana ancak bir parçasını verir.
Bilgi hayat, bilgisizlik ölümdür.
Bu ilim [tasavvuf ilmi], kitap sayfalarından değil, Allah erlerinin ağzından alınır.
Dünya hikmettir, ahiret ise kudret. Hikmet alet ve sebeplere ihtiyaç duyar, kudret ise duymaz.
Mümin dünyada, zâhid ahirette gariptir. Ârif ise Allah’ın dışındaki her yerde gariptir.
Dünya nefslerin, ahiret kalplerin, Allah ise sırların sevgilisidir.
Ârif, Allah’a her an bir öncekine göre daha yakındır.
Ârif hem dünyada, hem de ahirette yabancıdır.
Bu işin başı Allah’tan başka tanrı olmadığına şehadet etmek, son noktası ise bütün nesneler ve davranışların birbirinin aynı olmasıdır.
Nefsine hiçbir hâli ve makamı nispet etme!
Ademoğlunun başına gelen her türlü belâ, Rabbinden şikayet etmesi yüzündendir.
Amelinin karşılığında ödüllendirilmeyi bekleyen, muhlis değildir.
Ahireti isteyene dünyada zühd gerekir; Allah’ı isteyene ise ahirette zühd gerekir.
Kazayı engelleyen dua, yine kazayı önlemesi mukadder olan duadır.
Herşeyde O’nun isimlerinden bir isim mevcuttur, herşeyin ismi O’nun ismindendir.
Müminin adeti önce düşünüp sonra konuşmaktır. Münafık ise önce konuşur, sonra düşünür.
Kendine bir ağırlık veren kimsenin hiçbir ağırlığı yoktur.
Hüzünsüz bir neşe ve darlıksız bir bolluk olmaz.
İnsan Allah’a kalıbıyla değil, kalbiyle ibadet eder.
Kalp Kitab ve Sünnete göre amel ederse kurbiyet (yakınlık) kazanır. Bunu kazanınca da neyin kendi lehine ve aleyhine, neyin Allah için veya başkası için, neyin de hak ve batıl olduğunu bilir ve görür.
Tasavvuf yolu zâhirî ve bâtınî hükümlere riayet etmeyi ve her şeyden fânî olmayı gerektirir.
Yerini bilmeyene kader yerini öğretir.
Sahte rabler boyundan çıkarılıp atılmadıkça, sebeplerle ilişik kesilmedikçe, fayda ve zararı insanlardan bilmeyi terketmedikçe kurtuluş mümkün değildir.
Kur’an’dan, hakkında tartışarak değil, içindekilerle amel ederek faydalanın.
Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.
Kalp sâlih olunca dâimî zikir elde edilir ve kalbin her tarafına Hakk’ın zikri yazılır. Böyle bir kalbin sahibinin gözleri uyuyabilir ama kalbi Rabbini zikreder.
Sabır, hayrın temelidir.
Sağlam bir kalp tevhid, tevekkül, yakîn, tevfik, ilim, iman ve kurbiyet ile dolar.
Mürid tevbesinin gölgesinde, murâd ise Rabbinin inayetinin gölgesinde kâimdir.
İnanan kimse Allah’tan başka kimseden korkmaz ve başkasından hiçbir şey beklemez.
Zâhir fıkhını öğren, sonra bâtın fıkhına yönel.
Zâhir ilimleri görünen kısmın ışığıdır. Bâtın ilimleri ise görünmeyen kısmın.
Bâtın bilgisi, seninle Rabbin arasındaki ışıktır.
Kaderin gelmesinden rahatsız olma, onu kimse döndüremez ve kimse engel olamaz. Takdir olunan şey mutlaka gerçekleşir.
Bidâyetin [1] zorluklarına sabrederseniz nihayetin [2] rahatı size ulaşır.
Bidâyet sıkıntıdır, nihâyet ise sükûn.
Sâlihlerin kalpleri faydayı da zararı da Rablerinden bilir.
Zühd ve tevhidi sağlam olan kişi, halkın elini ve varlığını görmez. Allah’tan başka veren ve üstün kılan görmez.
Sıddîk gözünün, güneş ve ayın değil, Allah’ın nuruyla bakar.
Hayânın hakikati, yalnızlıkta ve toplulukta Rab’dan utanmaktır.
Kalp sırra, sır da Hakk’a itimat ederek sükûn bulur.
Her çeşit hayır Allah katında, her çeşit şer de başkalarının yanındadır.
İnsanlar arasında zenginle fakir ayırımı yapan kurtuluşa eremez.
Bütün insanlar seni kendi menfaati için ister, Allah ise seni senin menfaatin için ister.
Geçim yollarının yaratıcısını unutup geçim yollarına takılıp kalan, bakiyi unutup fani ile sevinen kimse ne kadar da cahildir!
Dünya bir topluluğa, ahiret bir topluluğa, Hak (c.c.) da bir topluluğa aittir.
Tasavvuf yolu sâlihleri görüp onların sohbetlerini ezberlemekle katedilmez.
Resulullah hariç her mahluk perdedir; Resulullah ise kapıdır.
Hak’tan korkanın korkusu arttıkça kalbi ona korkuyu unutmayı öğretir. Onu Hakk’a yakınlaştırır. Ona müjdeler verir.
Sûfîlerden biri demiş ki: “Fâsığın yüzüne ancak ârif kullar güler.”
Bir şeyi hatırlamak Allah’ı unutturuyorsa, o şey o kişi için uğursuzdur.
Kulun kalbi Rabbine erince Rabbi onu kimseye muhtaç etmez.
Sûfîlerin geceleri gece, gündüzleri de gündüz değildir.
Sûfîler ‘niçin’i, ‘nasıl’ı, ‘yap’-‘yapma’yı unutarak, kendilerini Rablerinin önüne atmışlardır.
Sûfîler ahirete göre akıllı, dünyaya göre delidirler.
Hakk’ı bulursan eşyayı ondan görürsün. Ne düşmanın kalır, ne üzerinde hakkın olan biri.
Allah’ı bilen kimsenin O’na karşı iradesi kalmaz.
Allah’tan başka herşey puttur.
Allah’a ancak, O’ndan başka herşeyi terkeden kimseler yaklaşabilir.
Eğer O’nu bilseydiniz başkasını inkar eder, sonra da O’nun gayrısını O’nun vasıtasıyla bilirdiniz.
Teslim ol, rahat bul.
Allah’ı arayan O’nu bulur.
Faydayı ve zararı Allah’ın dışındakilerden bilenler Allah’ın kulu değildir.
Tövbe, yönetim değişikliğidir.
Sûfîlerden biri demiş ki: “İnsanlar hakkında Allah’a uy, Allah hakkında insanlara uyma!”
O’nun uğrunda mücahede edene O hidayet yollarını gösterir.
Veliliğin şartı gizlenmek, nebiliğin şartı açıklamaktır.
Nasibin olanı kaybetmezsin, onu senden başkası yiyemez. O başkasının nasibi olmaz. Nasibini ona hırs göstermekle elde edemezsin.
Günahların kötü bir kokusu vardır. Allah’ın nuru ile bakanlar bunu anlar, fakat halktan gizler, onları rezil etmezler.
Akıllı kimse ölümü düşünen ve kaderin getirdiğine razı olandır.
Allah Teâlâ rızıkların taksimini bitirmiştir. Rızıkta zerre miktarı artma ve eksilme olmayacaktır.
Dünya herkesi boğacak kadar engin bir denizdir.
Şöyle denilmiştir: “Şeriatın şahitlik etmediği her hakikat zındıklıktır.”
Allah’ı tanıyan O’nu sever. O’nu seven O’na uyar.
Zâhid olan kalptir, ceset değil.
İlim kılıç, amel el gibidir. El olmadan kılıç kesmez. Kılıç olmadan da el kesmez.
Kur’an’ın iki yönü vardır: O’nun elinde olan yönü, bizim elimizde olan yönü.
Belâlar kula Cenab-ı Hakk’ın kapısını çalmayı öğretir.
Derdi de yaratan O’dur, devayı da. O kendisini öğretmek için belâya mübtela kılar. Böylece hem belâ verebileceğini, hem de bunu kaldırabileceğini gösterir.
Rabbinizin kereminden dileyin, icabet etse de etmese de O’ndan isteyin. Çünkü O’ndan istemek ibadettir.
O’nu tanısaydınız, O’nun önünde dilleriniz lâl kesilirdi; kalpleriniz ve diğer uzuvlarınız her halinde edepli olurdu.
Sâlihlerden birisine “Neyi arzu ediyorsun?” diye sorulduğunda, “Arzu etmemeyi arzu ediyorum.” diye cevap verdi.
Sûfîlerin yolculukları Hakk’a kurbiyet ülkesinde son bulur.
Yolculuk, kalbin yolculuğudur. Vuslat, sırların vuslatıdır.
Allah’ın takdirini O’nun aleyhine delil yapmayın; çalışın, çabalayın.
Kader üzerinde durup onu delil göstermemiz uygun değildir. Bilakis biz çalışır, çabalar ve ne itiraz, ne de tembellik etmeyiz.
Sûfîler Allah Teâlâ’nın Kendisinden başka bir şey istemezler. Onlar nimeti değil, nimet bahşedeni, halkı değil Hâlık’ı isterler.
Sevenle sevmeyen rıza halinde değil, hoşnutsuzluk halinde belli olur.
Marifet ve ilim, öz ile kabuğu birbirinden ayırır.
Akıllı kişi, işlerin başlangıcına değil, sonucuna bakar.
İnsanların çoğunun helaki, küçük günahları sebebiyledir.
İlim öyle bir şeydir ki sen bütün varlığını ona adadığın zaman o sana ancak bir parçasını verir.
Bilgi hayat, bilgisizlik ölümdür.
Bu ilim [tasavvuf ilmi], kitap sayfalarından değil, Allah erlerinin ağzından alınır.
Dünya hikmettir, ahiret ise kudret. Hikmet alet ve sebeplere ihtiyaç duyar, kudret ise duymaz.
Mümin dünyada, zâhid ahirette gariptir. Ârif ise Allah’ın dışındaki her yerde gariptir.
Dünya nefslerin, ahiret kalplerin, Allah ise sırların sevgilisidir.
Ârif, Allah’a her an bir öncekine göre daha yakındır.
Ârif hem dünyada, hem de ahirette yabancıdır.
Bu işin başı Allah’tan başka tanrı olmadığına şehadet etmek, son noktası ise bütün nesneler ve davranışların birbirinin aynı olmasıdır.
Nefsine hiçbir hâli ve makamı nispet etme!
Ademoğlunun başına gelen her türlü belâ, Rabbinden şikayet etmesi yüzündendir.
Amelinin karşılığında ödüllendirilmeyi bekleyen, muhlis değildir.
Ahireti isteyene dünyada zühd gerekir; Allah’ı isteyene ise ahirette zühd gerekir.
Kazayı engelleyen dua, yine kazayı önlemesi mukadder olan duadır.
Herşeyde O’nun isimlerinden bir isim mevcuttur, herşeyin ismi O’nun ismindendir.